Münih'te Yavaş Ebeveynlik kitabının yazarı, klinik psikolog Pınar Mermer ile buluştuk. Çok keyifli, öğretici, bilgilendirici ve aynı zamanda sorgulatıcı bir seminer oldu. Seminer notlarımı yayınlamak için kendisinden izin aldım bu yüzden rahatlıkla yazıyorum, teşekkür ederim :) Yedi sayfa not almışım, umarım hepsini akıcı bir şeklide derleyip toplayıp sizlere yazabilirim :)
Ebeveylik tarzları, ailelerimizin tarzları üzerine konuşarak başladık. Son yıllarda ebeveynlerin çoğu ortak bir noktada birleşmiş durumda, o da ailelerimizin bizi yetiştirdiği şekilde çocuklarımızı yetiştirmemek. Bu ailelerimizin kötü olduğu anlamına gelmiyor sadece dünya değiştikçe, bakış açıları farklılaştıkça ebeveynlik tarzları da değişim göstermek zorunda kalıyor. Bazen de küçükken bize yapılmasından hiç hoşlanmadığımız davranışlar gözümüzün önüne geliyor ve çocuğumuza da o şekilde davranmamak ve benzer hisler yaşamasını engellemek için elimizden geleni yapıyoruz.
Önemli olan çocuğumuzla bizimle konuşulan dilden farklı bir dille konuşabilmek, dili değiştirebilmek, dönüştürebilmek. Uzun bir süre bu konu üzerinde konuştuk, tartıştık, kendimizden örnekler paylaştık.
Disiplin
Sonra "Disiplin" kelimesi ile devam ettik. Herkes disiplin kelimesini duyduğunda ilk aklına gelenleri söyledi, genellikle negatif kelimelerdi. Aslında disiplin kelimesi ile ilgili aklımızda negatif algılar fazla olduğu için çocuğumuza fazla korumacı davranabiliyormuşuz, bazen disiplin kaosu engelleyebilirmiş ama bizdeki algının negatif olması disiplinli olmamızı da baskılayabiliyormuş.
Çocuk bir şeyi başaramadığında "Bak, gördün mü yine yapamadın" demek yerine "Çok bunaldın, biraz da takıldın anlıyorum. Biraz farklı şeyler ile kafanı dağıtıp, yeniden deneyelim." demek en idealiymiş. Böylece hem ebeveyn ve çocuk arasında bir gerginlik olmuyor hem de çocuk desteklendiğini, ailesinin yanında olduğunu hissediyormuş.
Unutmamamız gereken bir nokta var ki, bizler çocuklarımızın bu dünyadaki varoluş yolculuğuna eşlik ediyoruz ve çocuk için en önemli şey ait hissetmek. Temel ihtiyacı sevgi ve sevildiğini hissetmek. Koşullu sevgi ise sanırım en büyük yanlışlardan birisi. "Eğer hafta içi şunu yaparsan hafta sonu seninle oynarım." vb cümleler kurduğumuzda çocuğun asıl hakkı olan zamanı elinden alıyoruz. Aile sevgisi ve ilgisi bir koşula kesinlikle bağlanmamalı.
"Inner wisdom" konusuna da değindik. Fazla müdahaleci davranarak çocuğun iç sesini duymasına da engel olabiliyoruz. Başkalarından onay bekleyen, gözüne bakan, kendi iç sesini duyamayan bireyler haline getirebiliyoruz.
Aile ile Bağlantı
Bu aşamada "Time Out", düşünme minderi, mola sandalyesi vb. şekillerde kullanılan hatta Türkiye'de de bir dadı programında fazlasıyla vurgulanan bu yöntemden bahsettik. Çocuğun davranışını şekillendirmek için iradesini kırmak, benim istediğimi yapmazsan seni izole ederim demek doğru bir yol değil. İzolasyon en büyük insani korku, biz büyükler bile çevremizden koparıldığımızda nasıl sıkıntılar yaşayabilirken bir çocuğu görmezden gelmek, tek başına bir yerde bırakmak en kötüsü.
Çocukla bağlantı hiç bir zaman kesilmemeli, eğer çocuk ağlayarak kollarını yukarı kaldırıyorsa bağlantı ihtiyacı var demektir. Yemeden, içmeden her şeyden daha önemlisi çocuğun ebeveyn ile bağlantısının kopmamasıdır.
Ukrayna'da savaş sonrası ailesini kaybetmiş çok fazla bebek varmış ve hepsi yurtlarda yataklarda tutuluyor, bir sevgi gösterisi olmadan sadece uzaktan mamaları veriliyor ve bezleri değiştiriliyormuş. Çocukların hepsinde sevgisizlikten, ilgisizlikten gelişim gerilikleri başlamış, hatta vücutlarında yaralar çıkanlar, ölenler olmuş. Özetle, ilgi-şefkat çocuklarımıza verebileceğimiz en güzel hediye. Önemli olan şefkatli ebevyn tavrını korumak, bu her dediğini yapmak, şımartmak anlamına gelmiyor. Anne babalar tabi ki tutarlı olmalı ama arada bir esneyebilmek önemli.
Bu arada aranızda izlemeyenler varsa diye "Still Face Experiment" videosunun linkini paylaşıyorum. Yüz ifademiz ve davranış şeklimizin bebekler üzerinde ne kadar önemli olduğunu gösteren bir deney. Bebeğin tavırları gerçekten çok etkileyici, izlemenizi tavsiye ederim.
Bebeklerin günlük 3 temel ihtiyaçları varmış.
*Ağlamak
*Gülmek
*Terlemek
Gün sonunda aslında bu üç ihtiyacı giderildi mi kontrol etmek önemliymiş.
Ağlamak
Bu söze bayıldım. "Ağlamayı tutmak çişi tutmak gibidir." Ağlama tutulmaz, çocuğa da "Git odanda ağla" diye söylenmez. Yetişkin olmayan birinden bir yetişkin tavrı beklememiz aslında normal değil. Ağlamanın normal olduğunu biz ebeveynlerin de kabul etmesi gerekiyor. Yeni doğan bebek ağladığında bebeği kucağımıza alıp nasıl susturuyorsak aslında çocuklara da benzer şekilde davranabiliriz. Niye onlara "Ağlama kötü çocuk olursun." diyoruz ki :( Çocuk ağlarken yanında şefkatle ona eşlik eden bir ebeveyn olmalı.
Ağlayan çocukla konuşmaya çalışmamak gerekiyor, ona sadece "ben buradayım" "seni duyuyorum" mesajı vermek önemli. O sırada evde başkaları varsa, onların yanında olmak yerine içeride bir odada olmak önemli. Hem daha az müdahale olur hem de çocuğun özeline saygı gösterilmiş olur.
Çocuğumuzu yorumlamamamız, yargılamamamız ve kötü etiketlemememiz gerekiyor çünkü o düzeltilecek, hatalı, yanlış bir varlık değil.
Ayrıca ağlama konusunda problem olarak gördüğümüz davranışın da çetelesini tutmak kritik. Ne zaman, ne kadar sıklıkla, neye tepki veriyor.
Pozitif Disiplinin 3 Temel Başlığı
1. Önleyici / Koruyucu (olay olmadan önce)
2. Düzeltmeci (olay anında)
3. Değerlendirme (olay sonrası)
Ağlayan çocukla konuşmaya çalışmamak gerekiyor, ona sadece "ben buradayım" "seni duyuyorum" mesajı vermek önemli. O sırada evde başkaları varsa, onların yanında olmak yerine içeride bir odada olmak önemli. Hem daha az müdahale olur hem de çocuğun özeline saygı gösterilmiş olur.
Çocuğumuzu yorumlamamamız, yargılamamamız ve kötü etiketlemememiz gerekiyor çünkü o düzeltilecek, hatalı, yanlış bir varlık değil.
Ayrıca ağlama konusunda problem olarak gördüğümüz davranışın da çetelesini tutmak kritik. Ne zaman, ne kadar sıklıkla, neye tepki veriyor.
Pozitif Disiplinin 3 Temel Başlığı
1. Önleyici / Koruyucu (olay olmadan önce)
2. Düzeltmeci (olay anında)
3. Değerlendirme (olay sonrası)
Övgü
Çocuğun aslında dışarıdan başkasının onayını kazanmak için çaba sarf etmesine gerek yok. Mesela sticker vermek doğru bir davranış değil. Övgünün motivasyonu arttırdığını düşünüyoruz ama doğru değil. Çocuğu değil sürece, olaya gösterdiği çabayı övmek daha önemli. Çok başarılısın demek yerine "Blokları ne güzel üst üste koydun, ne kadar dikkatli yaptın, ne güzel vakit ayırdın." diyebiliriz. Ayrıca, ses tonu ve beden dili de ebeveyn olarak dikkat etmemiz gereken noktalardan, böylece çocuğumuzu ebeveyn sağırı olmaktan da korumuş oluruz.
Sonuçta önemli olan hem kendi çocukluğumuza hem de çocuğumuza sahip çıkmak :)
Umarım notlarımın faydası olmuştur. Yorumlarınızı bekliyorum.
Sevgiler.
Sevgili Hande, çok teşekkürler :) ben ebeveyn sağırı kısmını anlayamadım, beden dilinde neye dikkat etmek gerekiyor? Aşırıya kaçıp çocuğun artık umursamayacağı bir noktaya gelmeyi mi kast ediyorsun?
YanıtlaSilMerhaba, aynen son cümlenizde belirttiğiniz gibi :) Çocuklarımıza hep aynı mesajı hep aynı şekilde verdiğimizde bir noktadan sonra çocuğumuz ebeveyn sağırı olabiliyor ve bizi dinlememeye veya dinlese de tepki vermemeye başlıyor.
Sil